Allah tarafından kâinatta câri olan ve sünnetullah dediğimiz bir dizi kurallar vardır. Bu kurallar toplumlar için değişmez hakikatler olup, bu hakikatlerle insanlığa adeta bir hedef konmaktadır. Bu kanunlar arasında sa’y kanunu da önem arz eder. Kişinin içerisinde yaşadığı topluma faydalı bir birey olabilmesi, dini dili ve ırkı ne olursa olsun insaniyet adına hayırlı işlerin peşinde koşması genel anlamıyla sa’y kanununun bir sonucudur.
Nitekim Kur’an’da yer alan pek çok âyette, kâinatta var olan her şeyin, sürekli bir aktivite içerisinde olduğu beyan edilmektedir. Söz gelimi “Rabbin bal arısına ‘dağlarda, ağaçlarda ve insanların kurduktan çardaklarda kendine kovan edin’ diye vahyetti.” (Nahl, 68.) âyetinde arının vazifesine işâret edilmiştir. Bunun yanı sıra “Hiçbir varlık yoktur ki Allah’ı tenzih etmesin” (İsra, 44), “Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ı tenzih eder.” (Haşir, 1) gibi âyetlerde de canlı ve cansız hemen her şeyin sürekli bir hareket ve vazife içerisinde olduğunu haber verilmiştir.
Ayrıca pek çok âyet, gece, gündüz, güneş, ay, yıldızlar, nebatlar, denizler gibi varlıkların, insanın hizmetine verildiğini bildirmektedir. (Nahl 11-14.)
Söz konusu âyetlerde mahlûkattan her birinin bir vazife içerisinde olduğunun beyan edilmesi, insana yönelik önemli bir mesajı da ihtiva etmektedir. Bir başka deyişle kâinatta sürekli bir aktivite ve hareket söz konusudur. Bütün kâinatta hükmünü yürüten bu kanuna, insanın da ayak uydurması gerekmektedir:
“İşte peşin verilen bu ücret sebebiyledir ki, değil sadece hayat sahibi canlılar, cansızlar bile evamir-i tekviniye denilen hususî vazifelerinde, tam bir şevkle Allah’ın emirlerini yerine getirirler; büyük kâinat sisteminde, bu büyük orkestradaki yerlerini alır, tesbihatlarını terennüm ederler. Tohum ve çekirdeklerden arı ve tavuğa kadar, göz, kulak gibi azalardan, güneş ve yıldızlara kadar koro içindeki vazifelerini mükemmel surette yerine getirirler.” (Bkz. Suat Yıldırım, Kur’an’ın Sosyolojik Prensipleri.)
Sünnetullah’ın en önemli düsturlarından olan aksiyon ve hareketin bir neticesi olarak, çalışan ve gayret içerisinde olan insanların diğerlerine oranla daha mutlu oldukları gözlenmektedir. Kâinatta başta insan olmak üzere bütün mahlûkatın, hayatlarını idame ettirebilmeleri adına gerekli olan program ve fihriste ilahi kudret tarafından ona haber verilmiştir. İlgili ayet şu şekildedir:
“Rabbimiz,” dedi, “her şeyi yaratan, sonra da onu yaratılış gayesine uygun yola koyan, Yüce Yaradandır (buna iyice inan)” (Taha, 20/50.)
Âyet-i kerimede, Allah Teâlâ’nın, yarattığı her mahlûka, hayatını nasıl sürdüreceğine dair programı ilham ettiği bildirilmektedir. Dolayısıyla insanın Allah tarafından kendisine bildirilen bu programa uygun hareket etmesi gerekmektedir. (Ebu Zehre, Zehretü’t-tefasir, IX/4734.) Buna göre Allah Teâlâ, kâinattaki hemen her şeye menfaat ve maslahatına uygun olan gerekli cihazları lütfetmiştir. İnsana düşen ise bu azaları yerli yerinde kullanarak, gereği gibi amel etmektir. Allah tarafından insana lütfedilen göz, görme vazifesini; kulak duyma vazifesini yerine getirebilmesi için verilmiştir. Bunun yanı sıra el, ayak, dil ve burun gibi diğer uzuvlarda insanın maslahatına ve faydasına olan uzuvları nasip etmiştir. Hiç şüphesiz bu, sadece insana ait bir hususiyet değildir. İnsanın dışındaki canlılarda da bu özellik vardır. Ama insan dünyadaki misyonu itibariyle bu noktada özel bir konuma sahiptir. Allah her uzva yaratılış gayesine uygun olan vazifesini eda edebilecek bir vaziyet lütfetmiştir. Söz gelimi göze, görme duyusuyla eşyanın marifetine ulaşma; kulağa işitme yoluyla bildiği şeyleri anlama; akla hayır ve şerre giden yolları fark etme duygusu verilmiştir. (a.g.e., IX/4734.)
Hareket etmeyen ve âtıl kalan bir insan, kendisi de dahil olmak üzere topluma potansiyel bir zarar vermiş olmaktadır. Hele ki imtihanların üst üste geldiği dönemlerde insana düşen, aksiyon ve hareket adına her türlü imkânı altın bir fırsat bilmesidir. Zulüm anında ya da bütün yolların kendisine kapatıldığı zaman dilimlerinde insana ümitsizlik yaraşmaz, tam aksine mahiyetinde mündemiç bulunan kabiliyeti inkişaf ettirip, aksiyon olmakla yola koyulmalıdır.
Bu sebeple baştan ayağa Allah’ın nimetlerine mazhar olan insana düşen vazife, toplumsal ve içtimai hayat adına yapması gereken sorumluluklarını bihakkın yerine getirmektir. Kur’an’da genel anlamıyla ifade edilen salih amel ve hayır kavramları belki de insan için adeta birer pusula gibidirler. İnsan el, ayak, göz, kulak ve dil gibi nimetlerin farkına varması ve bunları sosyal hayatın ve bütün insanlığın faydası istikametinde kullanması gerekmektedir. Bu da kişinin içerisinde yaşadığı toplumda bir görev ve misyon icra etmesini gerekli kılmaktadır. Kâianatta baştan sona hâkim olan aksiyon ve hareketten insan da üzerine düşen payı almalı, âtıl kalmak yerine ferdi ve içtimai hayata katkı sunan pozitif çalışmalar yapmalıdır.
Aksiyon ve fikir birbiriyle yakından alakalı bir kavramdır. Aksiyon olmazsa insandaki fikri zenginlik körelir ve inkişaf etmez. Ama aksiyonla desteklenen fikir, yeni fikirleri de ortaya çıkarır. Öyleyse durum ne kadar negatif olursa olsun, en olumsuz şartlarda dahi, insanlık için faydalı işler yapabilmek, en öncelikli insanın kendisine saygısının bir gereğidir.
Hadislerde Peygamber Efendimizin yarım hurma vermek suretiyle dahi olsa sadakaya önem verin tavsiyesi ile kıyametin koptuğunu görseniz bile elinizdeki fidanı toprağa dikin emri, hem yapılacak her türlü müspet hareketin Allah katında çok değerli olduğunu hem de en olumsuz şartlarda dahi yapılabilecek ne varsa onun peşinden koşmayı bizlere haber vermektedir. Yine hayat insana bir kez verilmektedir. Bu esasında çok büyük bir şanstır.
Olumsuzluklara fazlaca odaklanıp, bir daha asla elimize geçmeyecek olan dakikalarımızı boşu boşuna heba etmekten de kaçınmalıyız. Herkes Allah’a bireysel hesap verecek ve kişi için ancak çalıştığı var. Yani neler yaptıksa bu sınırlı hayat günlerimizde elimize geçecek olan da budur. Öyleyse bizi doğrudan alakadar etmeyen konularla günlerimizi heba etmektense, asıl işimize konsantre olup, aksiyon ve heyecan içerisinde yarınımız adına bir gayret içerisinde olmalıyız.
Allah cümlemize say’ kanununa göre hayatı programlayan ve ömrümüzün dakikalarını, saniyelerini dolu dolu geçirmeyi bizlere nasip etsin.