Anasayfa » Zahiren Birbirine Zıt Rivayetlerin Yorumu

Zahiren Birbirine Zıt Rivayetlerin Yorumu

Yazar: Dr. Osman Bodur

Hadis ilmi sistematik hale geldikten sonra değişik kısımlara ayrılmıştır. Zahiren birbirine zıt rivayetlerin yorumunu konu edinen Muhtelifu’l- hadis ilmi de bunlar arasında önemli yer tutar. Genel ifadesiyle bu ilmin tarifini, “Hadislerdeki anlaşılması zor olan, ya da birbirine çelişkili gibi görünen ifadeleri konu edinen bilim dalı.” şeklinde vermek mümkündür. İbn Kuteybe’nin erken dönemde yazmış olduğu Te’vilü Muhtelifi’l-hadis, Tahavi’in Şerhu Müşkili’l-âsâr ve İbn Fûrek’in Müşkilül-hadis ve beyanuhu adlı eserleri, hadisler arasındaki ihtilafları giderme noktasında ortaya konan gayretlerin en önemlileridir. Tabi ki sonraki dönemde ciddi oradan gelişen ve sistematik yorum faaliyetleri halini alan şerh edebiyatını da burada unutmamak gerekir.

Evet, zahiren hadisler birbirine zıt olur mu? Hadis külliyatını irdelediğimiz zaman, zahiren aykırı rivayetlerin olduğu görülmektedir. Ancak şunu unutmamak gerekir ki Hz. Peygamber’in söylediği sözlerin, hangi zaman, mekân, konsept ve şahsa göre söylendiği iyi tespit edilmelidir. Nitekim Allah Resûlü’nün (sav) yerine göre birbirine zıt gözüken beyanları olduğu vakidir. Bu son derece insani bir durumdur. Bu bağlamda hadisler arasında zahiren zıtlık var gibi dursa da aslında bu durum, Allah Resûlü’nün zamana, şahsa ve konuma göre farklı uygulamalarıdır. Hadis ilminin önemli âlimlerinden İbn Huzeyme’nin “Birbirine zıt iki hadis bilmiyorum. Kimin yanında böyle bir hadis var ise getirsin ben o hadislerin arasını bulayım.” (İbnu’s-Slah, Ulumu’l-Hadis, s. 170) sözüyle maksadı da bu olsa gerektir.

Hadis âlimleri, Hz. Peygamber’in beyanları arasında zıtlık bulunan rivayetlerle alakalı şu yöntemleri tatbik etmişlerdir:

  1. Cem ve Telif:

Bu yönteme göre ulema, hadislerden her ikisiyle de amel etme yöntemini benimsemiştir. Zira hadisler zahiren farklı olsalar da değişik saik ve faktörlerle amel edilme durumu vardır. Buna örnek olarak şu hadisleri verebiliriz:

  • Allah Resûlü’nün ayaktan su içmeyi emreden rivayetleri olduğu gibi bunu yasaklayan sözleri de vardır. (Buhari, Hac, 67; Müslim, Eşribe, 116, 120) Fıtrata uygun olan suyu oturarak içmektir. Ama bazen sağlık sebepleri ya da daha başka faktörlerle diğer rivayetle amel edilebilir. Her iki hadisle de amel edebilme durumu vardır. Zıt diye inkâr edilemez.
  • Peygamber, Hz. Âişe radıyallahu anhâ demiştir ki: Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Mekke fethinden sonra artık hicret yok; fakat cihat (Rabbimizin adını cihanın dört bir yanına duyurma, Allah ile kulları arasındaki engelleri ortadan kaldırma gayreti) ve niyet vardır. O halde (bu uğurda) bir nefer olmanız istendiğinde hiç tereddüt etmeden gerekeni yapın.” (Buhari, Cihâd 1; Müslim, Hac 445.) Başka bir hadiste ise “Tevbe devam ettiği sürece hicret kesilmez. Tevbede kıyamete kadar devam eder.” (Ebu Davûd, Cihad, 2) buyurmuştur. Sahih olan bu iki hadisin manaları birbirine zıttır. Ancak hadislerin arası şöyle bulunabilir: İlk hadiste, asıl hicretten söz edilmiştir. O günün şartlarında asıl hicret buydu. Bu manada başka bir hicretten söz edilemez. İkinci hadisteki anlam ise hicretin şartları devam ettiği müddetçe yine kendi seviyesine göre bir hicretin söz konusu olacağını haber vermektedir.
  • Tuvalet ihtiyacı giderilirken, kıbleye dönülmesini nehyeden rivayetler olduğu gibi bunu tecviz eden sözlerde vardır. “Tuvalate gittiğiniz zaman önünüzü kıbleye dönmeyin.” hadisi nehye; İbn Ömer’in “Allah Resûlü’nün Şam’ı önüne; kıbleyi arkasına alarak tuvalet ihtiyacını giderdiğini gördüm.” rivayeti ise ikincisine işaret eder. (Buhari, Vudu, 11-12; Ebû Dâvûd, Taharet, 4, 5) Bazı âlimlere göre ilk hadis, açık mekanlarda kıbleye dönmenin uygun olmadığını haber vermektedir. Yoksa kapalı mekanlarda kıbleye dönmede bir beis yoktur. Alimler bu sonuca bu iki rivayetin arasını cem ve telif ederek ulaşmışlardır. Ne var ki bazı alimlerce ister kapalı mekânda ister açık mekânda olsun, kıbleye dönülerek tuvalet ihtiyacı gidermenin uygun olmadığı, nehyin umumi olduğu da söylenmiştir. (İbn Kuteybe, Tevilü Muhtelifil hadis, s. 90-91)
  • Tuvalet ihtiyacını oturarak giderme sünnetteki asıl emir olsa da bazı kaynaklarda Allah Resûlü’nün ayaktan bevl ettiği rivayet edilmiştir. (Buhari, Vudu, 60-62; Ebû Dâvud, Taharet, 12) Açıktır ki bu hadislerden ilki normal zamanda ihtiyacı gidermeye; ikincisi ise zaruret halindeki bir duruma hamledilir. Böyle olunca da rivayetler arasındaki tezat ortadan kalkar.
  1. Nesh:

Hadisler arasında yer alan ihtilafı giderme yöntemlerinden bir diğeri de neshtir. Nesh, önceki hükmün daha sonraki bir beyanla ortadan kaldırılmasıdır. Buna dair kaynaklarda yer alan bazı uygulamalar şunlardır:

  • Peygamber’in ilk dönemlerde kabir ziyaretlerini yasakladığı, fakat daha sonra buna cevaz verdiği ve “Kabirleri ziyaret edin, zira o size ölümü hatırlatır.” dediği nakledilmiştir. (Müslim, Cenaiz, 107: Ebû Dâvûd, Cenaiz, 77; Tirmizi, Cenaiz, 60)
  • Allah Resûlü kıtlık ve ihtiyaçtan ötürü kurban etlerinin saklanmasını yasaklamış, fakat daha sonra şu beyanıyla bu yasağı kaldırmıştır: “Kurban etlerini üç günden fazla tutmaktan sizi menetmiştim. Artık onları bir müddete kadar saklamanızda bir beis yoktur.” (Müslim, Cenaziz, 106)
  • İlk başta Kur’an’la karışır endişesinden dolayı hadislerin yazılmasına sıcak bakmayan Hz. Peygamber, daha sonra buna cevaz vermiştir. Biz bu malzemeye sonradan sahip olan bireyler olarak, bu iki uygulama arasında zıtlıktan söz edemeyiz. Söz gelimi yasağa dair aynı gerekçe bugün var ise ona hem hadis okumak ve hatta ezberlemek yine yasak olabilir. Mesela, hadis ezberleyen fakat bu hadisleri Kur’an sanıp farkında olmadan bunları namazda okuyan kimseye, Allah Resûlü’nün ilk yasak emri geçerlidir. Böyle bir endişesi olmayan kimsenin hadis okumasında, ezberlemesinde ve yazmasında bir beis yoktur.

Ulemanın mezkûr örnekleri nesh kapsamında kritik etmesine mukabil, şunu da dile getirmek istiyoruz. Aslında bu hadislere nesh demek yerine, tedriciliğin bir sonucu demekte mümkündür. Kabir ziyaretini yasaklayan illet ve gerekçe bugün de var ise o hadisle yine amel edilir. Nesh edilmiş olması onunla amel edilmesine mâni değildir. Allah Resûlü, bir önceki beyanından farklı bir hükmü ümmetine söylerken aslında gerekçeli bir izah getirmektedir. O halde şirke düşme ihtimali olan kimseye kabir ziyareti haram, değilde haram değildir; kıtlık ve yokluk dönemi var ise kurban etlerini stoklamak yine haramdır, böyle bir endişe yok ise haram değildir; hadisleri Kur’an’la karıştırma ihtimali var ise böyle bir kimseye hadisle fazla meşgul olmak haramdır; değilse haram değildir. Kanatimizce hadislere böyle yaklaşmak evrensellik açısından önemlidir. Zira hayat devam etmekte ve insanın problemleri de her geçen gün artmaktadır.

  1. Tercih ve Tevakkuf:

İki hadisin arasını uzlaştırmak mümkün değil ise bu takdir de tercih ettirici sebeplerden ötürü rivayetlerden birisi tercih edilir. Şayet bu imkân yok ise tevakkuf edilir, yani rivayetler arasındaki ihtilafı giderecek delilin olmaması halinde, o delil zuhur edene dek hadislerin her birisi hakkında hüküm vermemektir. (İhtilafı giderme konusunda kaleme alınan en değerli çalışmalar arasında İsmail Lütfü Çakan hocanın Hadislerde Görülen İhtilaflar ve Çözüm Yolları, (İstanbul, 2010, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları) adlı kitabı sayılabilir.)

Evet, yukarıda anlatılan hususlardan hareketle konuyla ilgili bazı hususları şu şekilde maddelemek istiyoruz:

  • Hadisler arasında zahiren bir zıtlığın olması, Hz. Peygamber’in beşeriyetine ve beşerle muhatap olmasından ötürü doğal karşılanmalıdır. Bu sebeple zahiren zıtlık olan hadislerin söylendiği zaman, mekân ve şahıs esas alınarak çok yönlü bir okuma yapılması, zahiren zıtlığın hakiki olmayıp izafi olduğunu ortaya koymak
  • Aynı konuda birbirine zıt gözüken rivayetleri, illa ki sahih veya zayıf şeklinde nitelemek yerine, dinde bir kolaylık unsuru olarak görmek gerekebilir. Dinimizde, halis ipek veya malzemesinin çoğu ipekten olan giyecek, süs ve eşyasını erkeğin kullanması haram iken bunlar kadına helâldir. Yine İslâm, sağlık durumundan dolayı, bir ihtiyaca dayandığı takdirde ipekli giymeye müsaade etmiştir. Sahih-i Buhârî`de rivayet edilen bir hadise göre, Hz. Muhammed (s.a.s) Abdurrahman b. Avf ve Zübeyr b. el-Avvam`ın cilt hastalıkları sebebiyle ipekli giymelerine izin vermiştir (Buhârî, Cihâd, 91; Libâs, 29) Mezkûr rivayetleri de aynı kapsamda görmek isabetli olacaktır.
  • Nesh, İslâmi ilimlerde çok tartışılan bir konudur. Hadisin nesh olması demek, onunla asla amel edilemez manasına gelmez. Neshten önceki hükmün illeti var ise o şahsa nesh olmamış hükmü vermek gerekir. Kabir ziyaretleri ilk dönem yasaklanmıştır. İlleti, cahiliyedeki şirk inanışına dönme ihtimalidir. Bu ihtimal zail olunca yasak ortadan kalkmıştır. Ancak günümüzde kabir ziyaretlerini maksadın dışına çıkartan kimseyi ikaz için nesh edilmiş hadis devreye girer. Önemli olan hadisin maksadına aykırı davranmamaktır.

Sonuç

Zahiren birbirine zıt görünen hadisler meselesi, hadis ilmi içerisinde erken dönemlerden itibaren üzerinde titizlikle durulan ve özel bir disiplin halini alan bir konudur. Muhtelifu’l-hadis çalışmaları göstermektedir ki, Hz. Peygamber’in farklı zaman, mekân ve şahıs bağlamlarında söylediği sözler, yüzeysel bir bakışla çelişkili gibi görünse de derinlemesine bir inceleme yapıldığında aslında birbirini tamamlayan beyanlar olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple zahiri çelişki, çoğu zaman beşerî şartların ve muhatap farklılıklarının tabiî bir yansımasıdır. Hadis âlimlerinin geliştirdiği cem ve telif, nesh, tercih ve tevakkuf gibi yöntemler, bu rivayetlerin doğru anlaşılmasına ve dinin evrensel boyutunun ortaya çıkarılmasına katkı sağlamıştır.

Öte yandan, bu yöntemler sadece geçmişteki ihtilafları çözmek için değil, aynı zamanda günümüzde hadislerin hikmet boyutunu kavrayabilmek adına da önem arz etmektedir. Zira hadislere bütüncül bir yaklaşım, onların tarihsel bağlamını göz ardı etmeden güncel sorunlara ışık tutmasını mümkün kılar. Bu bağlamda, zahiren zıt görünen hadisleri mutlak çelişkiler olarak değerlendirmek yerine, İslâm’ın farklı şart ve durumlara kolaylık sağlayan esnek yapısının bir göstergesi olarak görmek daha sağlıklı olacaktır. Böylece hadisler, evrensel mesajlarını koruyarak her dönemin insanına hitap eden dinamik bir rehberlik fonksiyonu icra etmeye devam edecektir.

You may also like

Leave a Comment